Bu içeriği 7 dakikada okuyabilirsiniz.
Dünyayı Titreten Büyük Türk Hakanı: Yavuz Sultan Selim Han
Tarihteki bazı kişilikler, geçen zaman içindeki gelişmelerle daha bir önem kazanır. İşte 9. Osmanlı padişahı olan Yavuz Sultan Selim böyle bir kişiliktir.
Neredeyse 100 yıldır Orta Doğu coğrafyasında yaşanılanlara bakıldığında onun önemi çok daha iyi anlaşılır. O, bundan 500 yıl önce, aynı bugünlerde olduğu gibi büyük karışıklık ve gerilimlerin yaşandığı Orta Doğu'ya düzen getirmiş ve 4 asır boyunca farklı dilden, dinden ve etnik kökenden tüm halkların uyum içinde, barış ve huzur içinde yaşamasının temellerini atan padişah olmuştu.
Yavuz Sultan Selim, 10 Ekim 1470 tarihinde doğdu. Babası Sultan II. Beyazıd, annesi Dulkadiroğulları Beyliği'nden olan Gülbahar Hatun'dur. Uzun boylu, geniş omuzlu, iri kemikli, yuvarlak başlı, pehlivan yapılıydı. Yeniçeri geleneklerine bağlılığından sakal bırakmazdı. Sert tabiatlı ve cesurdu. Yavuz ünvanı da buradan gelmiştir. Kanun ve nizamın uygulanması konusunda kan dökmekten çekinmemiş, bilhassa da sadrazamlarını idam ettirmekle ün yapmıştır. Özellikle sadrazamlarının icraatlarındaki başarısızlıkları gizleyip yalan söylemelerini hiç az etmezdi.

Osmanlı İmparatorluğu, barışçıl bir padişah olan II. Bayezid döneminde 31 yıl savaşlardan uzak bir dönem yaşarken, önce Trabzon'da, sonra Kefe'de, sancağında Sancak Beyi olan şehzade Selim ise bu dönemi hiç de sakin geçirmedi. Sancak Beyi olan bir şehzade için aslında pek de normal olmayan bir şekilde, kendi başına karar vererek giriştiği Kafkas seferinde, Trazbon halkını rahat bırakmayan Gürcüler ile savaştı. Gürcüler üzerine düzenlediği 3 sefer sonucunda Kars, Erzurum, Artvin illerinde birçok yeri fethederek Osmanlı topraklarına kattı. Onun bu askeri başarıları, yıllardır cenke hasret kalan yeniçeriler üzerinde etkili olmuş ve ileri ki dönemlerde babası ve kardeşleriyle giriştiği taht mücadelesinde yeniçeriler, Şehzade Selim'in padişahlığını desteklemişlerdir.
1512 yılında, 42 yaşındayken tahta geçti. Taht geçmesi de olaylı olmuş, bir bakıma tahtı söke söke ele geçirmiştir. Babası Sultan II. Bayezid'in yaşlılığından ve uzun zamandır kötü giden devlet işlerinden ötürü saltanatı terk etme kararı alması üzerine harekete geçti. Gerek padişah II. Bayezid, gerekse devlet erkanı, 3 Şehzade arasından Şehzade Ahmet'in tahta çıkmasını desteklemekteydi. Ancak Selim, yaptığı hamleler ve yeniçerilerin de desteğiyle tahta oturmayı başardı.

Sultan Selim tahta çıktığında Osmanlı İmparatorluğu sıkıntılı bir dönem yaşıyordu. Bu bunalımlı dönemin en büyük nedeni, doğudaki Safevi Devleti'ydi. Şah İsmail'in hükümdarı olduğu Şii bir Türk devleti olan Safeviler git gide daha da güçlenmekteydi. Yavuz Sultan Selim daha Şehzadeliği sırasında, devletin bel kemiği Türkmenlerin devletten duyduğu memnuniyetsizliği ve Safevi Devleti'ne yönelmelerini fark etmişti. Anadolu'daki Osmanlı egemenliğini sağlamlaştırmak ve doğudaki bütün İslam devletlerini tek bir devlet çatısı altında birleştirmek amacında olan Yavuz Sultan Selim, tahta geçer geçmez bu doğrultuda hazırlık yapmaya başladı.
Tarih 2 Türk devletini karşı karşıya getirmişti. Ancak bir cihan imparatorluğu olan Osmanlı'nın Doğu Anadolu'da ve Orta Doğu'da hakimiyetini kurmadan batıya açılması mümkün değildi. Bu durumda, Yavuz Sultan Selim ve Şah İsmail'in çatışması, yani 1514 yılında yapılan Çaldıran Savaşı kaçınılmaz olmuştu. "Gökte nasıl bir Allah varsa, yerde de dünyayı idare eden bir Sultan olmalıdır" diyen ve dünyayı 2 Sultana çok gören Yavuz Sultan Selim, Çaldıran'da Şah İsmail'in ordusunu yenerek darmadağan etti.

İran üzerne yürümeye hazırlanırken Çaldıran Savaşı'ndan yaralı olarak kurtulan Şah İsmail'in, Osmanlı'ya karşı Memlüklülerle ittifak yapması üzerine Halep'e yönelen Yavuz Sultan Selim, 1516'da, Mercidabık'ta Memlük ordusunu yenerek bugünkü Suriye, Ürdün, Filistin ve Lübnan'ı imparatorluk topraklarına kattı. Yavuz, bu zaferden sonra da İstanbul'a dönmeden Mısır'a devam etti. Sina Çölü'nü üstün, teknik bilgisiyle, ordusunun önünde yürüyerek geçti ve Mısır'a girdi.
22 Ocak 1517'de Ridanya Savaşı'nda Memlük ordusuu bir kez daha yenerek, Mısır Memlüklerine ve ona bağlı Abbasi Halifeliğine son verdi. 29 ay gibi kısa bir sürede Çaldıran, Mercidabık ve Ridayna gibi, Payitaht'ından binlerce km uzakta yaptığı 3 ölüm kalım savaşından da alnının akıyla çıkmış, imparatorluk topraklarını 2.214.000 km2'den, 6.557.000 km'ye çıkararak 3 misli artırdığı gibi Halifelik de Abbasi soyundan Osmanlı soyuna geçmişti.

Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail ve Sunni Memlük devletiyle yaptığı bu savaşlardan dolayı, Türk ve Müslüman kanının dökülmesine sebep olmakla suçlanır. Ayrıca Anadolu'da devlete isyan eden 40.000 aleviyi katlettiği de iddia edilir. Ancak değişen dünya şartlarını okuma başarısıyla Yavus Sultan Selim daha 1500'lü yılların başlarında Hint Okyanus'a yerleşerek, İslam âleminin sömürülmesi için girişimlere başlayan Portekizli sömürgecilere karşı, Memlüklülerin direnemeyeceğini görmüş, hristiyan Avrupa sömürgeciliğinin azgın emellerine karşı durabilmenin tek yolunun, doğudaki bütün İslam devletlerini tek bir güçlü devlet çatısı altında birleştirmek olduğunu anlamıştı. Bu sayede, daha henüz başlangıçta bu bölgenin ve İslam âleminin kapıları Avrupalı sömürgecilere kapatılmış ve bir sur gibi 4 asır boyunca dimdik durabilmiştir.
Anadolu'daki, alevi kıyımıyla ilgili olarak da, yerli ve yabancı tarihçiler 40.000 rakamının çok şişirilmiş bir sayı olduğunu, ordusundaki yeniçerilerin tamamı Bektaşi olan ve Oğuz Kayı boyundan Türkmen asıllı bir padişahın böyle bir katliam yapmasının düşünülemeyeceğini söylerler. Aynı zamanda devlete isyan etmenin cezası da herkes tarafından bilinir.

Yavuz Sultan Selim, sert mizacına rağmen çok sevecen ve duyguluydu. Türk ve Fars dillerine hakim, aynı zamanda iyi bir şairdi. Son derece dindar ve mütevaziydi. Çok bilinen küpeli ve pala bıyıklı resimlerinin aslında Şah İsmail'e ait olduğu da günümüzde ortaya çıkmıştır. Çünkü Yavuz Sultan Selim süs ve ihtişamdan hoşlanmayan bir padişahtı. Hatta Mısır dönüşü seferinde oğlu Süleyman'ı süslü elbiseler içinde görünce, "bre Süleyman, sen böyle giyinirsen anan ne giysin?" dediği bilinmektedir. Her öğünde tek çeşit yemek yer ve tahta tabaklar kullanırdı. Gösterişten hoşlanmaz, devlet malını israf etmezdi.
Babasından aldığı tatminkâr hazineyi ağzına kadar doldurdu. Hazinenin kapsını mühürledikten sonra şöyle vasiyet etti: "Benim altınla doldurduğum hazineyi torunlarımdan her kim doldurabilirse kendi mührüyle mühürlesin. Aksi halde Hazine-i Humayün benim mührümle mühürlensin." Bu vasiyet tutularak, o tarihten sonra gelen padişahların hiçbiri hazineyi dolduramadığından, hazinenin kapısı daime Yavuz'un mührüyle mühürlendi. Yavuz Sultan Selim sadece 8 yıl süren hükümdarlığı süresinde, Osmanlı Devleti'ni maddi ve manevi olarak asırlarca ayakta tutacak sağlıklı bir bünyenin temellerini atmıştı. Dolu bir hazine, güçlü bir ordu ve iç karışıklıklara son verilmiş bir imparatorluk. Böylece Osmanlı İmparatorluğu'nun, oğlu Kanuni Sultan Süleyman döneminde altın çağını yaşamasına zemin hazırlamıştı.

Yavuz Sultan Selim batı üzerine sefere hazırlanırken 22 Eylül 1520'de "şir pençe" denilen bir çıban yüzünden henüz 50 yaşında vefat etti. Zamansız vefat etmeseydi, muhtemelen Balkanların ötesine ve İtalya'ya da ayak basacaktı. Ölmeden önce en yakın dostu olan Hasancan'ın, "şimdi Allah'la olmak zamanıdır sultanım" sözü üzerine, "bre Hasancan, sen bunca zamandır bizi kimle bilirdin?" diye cevap vermiştir.
Bu içeriği MasivaTurk.com sitesini kaynak göstererek kullanabilirsiniz. İçeriklerin; MasivaTurk.com sitesi kaynak gösterilmeden herhangi bir web sayfasında, sosyal
medyada ve görsel basında yayınlanması yasaktır. Ayrıntılı bilgi için Kullanım Koşulları sayfasını okuyabilirsiniz.
10.12.2016
Şu hakanın kim olduğunu, bir köprüye ismi verileceği zaman öğrenen insanlar var bu ülkede. Kendi tarihini bilmeden gelecek hayal edemezsin.
Hayranı olduğum kişiliklerden biri, önce Atatürk, sonra Yavuz Sultan Selim.
İki kere okudum, bir daha okudum. Yavuz Sultan Selim'in hayatına hayranlık duydum. Sadece 8 senede yaptığı işleri aklım bile almadı. Bir 8 sene daha yaşasa, dünyanın yarısına hakim olurduk.
Türk tarihinin önemli isimleri sitenizde yer vermenize sevindim takipteyim
Yauz Sultan Selim'in hayatını ibretle okudum. Sadece 8 yılda yaptığı şeyler için hayranlık duydum.
Yavuz Sultan Selim'i öldüren şir pençe hastalığı, o zamanda tedavisi olmayan bir hastalıkmış demek ki. Günümüzde cerrahi olarak müdahale edilse de hâlâ kötü bir hastalık, öldürücü olabiliyor.
Gelmiş geçmiş en büyük hükümdarların başında gelir, Sultan Selim Han!
Yavuz Sultan Selim'in bu denli hayatını yazan bir yazıya rastlayınca çok etkilendim. Ömrü biraz daha uzun olsa bugünün coğrafyası bile değişirmiş.
Nereden nereye gelmiş topraklarımız ama şunu da unutmamak lazım; her yükselişin bir düşüşü mutlaka vardır, olacaktır da. Biz bunu yaşadık, şimdi tam tersinde sıra.