Dünyanın İlk Suikastçıları Hasan Sabbah ve Haşhaşiler
1090'lı yıllara kadar savaşlar meydanlar da yapılıyor, ölenler ise sıradan askerler oluyordu. Fakat bu yıllarda kıvrak zekaya sahip bir adam bir şey keşfetti. Onbinlerce kişilik orduyu savaş alanında yok etmek yerinde, bu ordunun başındakini sarayında yok etmeyi. O günden beri vezirler hatta sultanlar bile kendilerini güvende hissetmiyordu. Düşmanlarının uykularını kaçıran bu suikastçılarin başında ise tek bir adam vardı: Hasan Sabbah.
Hasan Sabbah yaklaşık 1050'li yıllarda 12 imam şiiliğinin kalesi olan kum kentinde dünyaya gelmiştir. Çocukluğundan itibaren okumaya, araştırmaya ve yazmaya çok meraklıydı. Kendi deyimiyle; "çocukluk günlerimden beri öğrenmenin her türlüsüne yönelik içimde bir aşk uyanmıştı" diyordu. Etrafındakilere büyüdüğünde, büyük bir din alimi olmak istediğini söylüyordu. Öğrenimine devam ederken 17 yaşında Emire Zarrab adında bir İsmaili ile karşılaşmış ve kendisinden çok etkilenmiştir. Yine kendi sözleriyle Hasan Sabbah o anları şöyle açıklıyordu: "Aramızdaki tartışmalar sonucu, inandığım her şeyi çürüttü ve yok etti. Düşündümde gerçek iman muhakkak bu olmalı". Hasan Sabbah bu şekilde İsmaililik ile tanıştı ve bu harekete gönül verdi.

Çocukluğunda, Ömer Hayyam ve Nizamı Mülk ile sınıf arkadaşı olduğu iddia edilse de, aralarında bulunan 30 yıl gibi bir yaş farkından dolayı bu iddia gerçeği yansıtmamaktadır. Hasan Sabbah, İsmaililik için İsfahan, Azerbaycan, Silvan, Mezopotamya, Suriye, Filistin, Mısır gibi yerlerde seyahat etti. En sonunda İran bölgesine yerleşti ve 9 yılını burada geçirdi. Burada kaldığı süre boyunca kendi düşüncelerini bölge halkına aktararak kendisine bir kitle oluşturdu. Müritleriyle kendisine sığınacakları gözden uzak bir yer arayan Hasan Sabbah, Alamut Kalesi'ni gözüne kestirdi. Bu kale çok eskiden yaşamış bir kral tarafından yaptırılmıştı. Efsanelere göre, kral kartalını salmış ve kartal bu kayalıklara konmuştur. Kralın emriyle kartalın konduğu sarp kayalıklara Alamut Kalesi inşa edilmiştir. Bu nedenle buraya "kartal yuvası"da denmekteydi.
2000 metre yükseklikteki sarp kayaların üzerine inşa edilmiş bu kale, çok geniş bir görüş açısına sahipti. Kaleye sadece çok dar ve tehlikeli patikalardan çıkılabiliyordu. Hasan Sabbah kaleye vardığında öncelikle müridlerinden bir kısmını içeri gönderdi. Böylece müridler bölgedeki halkı örgütleyerek kendi yanlarına çektiler. Bir süre sonra Alevi Mehdi adındaki kalenin hükümdarı, halkın baskısıyla kaleyi terketmek zorunda kalmıştır.

Hasan Sabbah 4 Eylül 1090 günü, Alamut Kalesi'ne girmiş ve Haşhaşi tarikatı resmen kurulmuştur. Bu tarihten itibaren, Büyük Selçuklu Devleti'ne ve Abbasilere karşı mücadeleye başlamıştır. Bu bölgedeki gelişmelerden rahatsız olan Büyük Selçuklu İmparatorluğu Vezir Nizam-ı Mülk komutasındaki ordu ile Alamut Kalesi'ni 4 ay boyunca kuşatsa da ele geçiremedi. Bu 4 ayın ardından Hasan Sabbah bir suikastçisini göndererek, dönemin en iyi devlet adamlarından Nizam-ı Mülk'ü çadırında öldürmüştür. Ardından kuşatma kalkmış ve Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah'ın ölümünden sonra Selçuklu Devleti zayıflamıştır. Bu olayların ardından Selçuklu tahtına geçen Sultan Sencer, ilk iş olarak Hasan Sabbah'ın peşine kelle avcılarını takmıştır. Sultan ertesi sabah uyandığında taşa saplı bir hançer bulmuştur. Panikleyen ve ne olduğunu anlayamayan Sultan Sencer, olayı gizli tutmaya çalışsa da, olayın hemen ardından bir elçiyle gelen mesajda: "Ben istemez miydim ki o hançer sert taşa değilde, Sultan'ın yumuşacık göğüsüne saplansın." yazmaktadır. Bu olaydan sonra Sultan Sencer, Hasan Sabbah ile uğraşmaktan vazgeçmiş ve kelle avcılarını geri çekmiştir.
O güne dek görülmemiş bir savaş stratejisi uygulayan Hasan Sabbah, Alamut Kalesi'ndeki suikatçilerin yetiştirmeye devam etti. Fedai olarak adlandırılan bu savaşlara tarikat içinde esasiyun denilmekteydi. Günümüzdeki İngilizce "Assassin" kelimesinin çıkış noktası da budur. Pek çok farklı silahla, çok az insanın dayanabileceği zorlu eğitimlerden geçen suikastçılar, bu eğitimlerin ardından birer ölüm makinesine dönüşüyorlardı. En çok kullandıkları silah ise hançerleriydi ve yaygın bilinenin aksine silah olarak zehir kullanmazlardı.
Bir suikastçı birini öldürmek için emir aldığında aslında kendi ölüm emri de verilmiş oluyordu. Çünkü inanışlarına ve eğitimlerine göre, suikastçı hedefini öldürdüğünde ölmesi gerekirdi. Bu onlar için dinsel bir ritüeldi. Ama asla kendi canlarını almazlardı. İntiharın İslam'a göre günah olacağını biliyorlardı. Bu yüzden bir göreve giderken ölüm korkusu olmadan zaten öleceğini bilerek gittiği için suikastçiyi durduracak hiçbir şey olmuyordu. Hedefini öldürdükten sonra kaçması gerekmediği için yıllarca aldığı eğitimde öğrendiği gibi kendiside ölerek amacına ulaşmış oluyordu.

Hasan Sabbah'ın bu suikastçılara görevlerinden önce uyuşturucu maddeler koklatarak, süt, bal ve şarap akan nehirlerde güzel kızlarla birlikte cennet bahçelerinde dolaştırıldığı iddiası ise sağlam temellere oturmamaktadır. Bu iddiayı ortaya atan tek kişi ünlü seyyah Marco Polo'dur. Kitabında bu cennet bahçesini görmüş gibi detaylı tarif etmiş olsa da, Marco Polo, Alamut Kalesi Moğollar tarafından yıkıldıktan ancak 17 yıl sonra bu bölgeye gelebilmiştir. Yani kaleyi ve kalede yaşayan birini bizzat görmemiştir. Tahminlere göre Marco Polo'nun bu yazdıkları, Haçlı seferlerinden dönen şövalyelerden ya da İtalyan korsanlardan duyduğu efsanelerden ibarettir. Ayrıca Alman arkeologların geçtiğimiz yıllarda Alamut Kalesi'nde yaptıkları kazılarda, kalede bu amaçla kullanılacak herhangi bir cennet bahçesi tarzı bir bölüme rastlamadıklarını belirtmişlerdir.
O dönemde bölgede yaşan diğer tarihçilerin, Hasan Sabbah ve haşhaşilik hakkında yazdıkları kitaplarında da, bu tarz bir cennet bahçesi geçmemektedir. Hasan Sabbah, Alamut Kalesi'ne girdiği andan itibaren 34 yıl boyunca ölene dek bir daha buradan çıkmadı. Yaşadığı sürece Alamut Kalesi'nde şarap yasaklanmıştır. Adaleti ise bir hayli keskindi. İddialara göre bir oğulunu cinayete karıştığı, diğerini de şarap içtiği için idam ettirmiştir. Dini kişiliğinin yanında aynı zamanda iyi bir şifacı, simyacı, astrolok ve büyücü olduğu da söylenir. Abbasi ve Büyük Selçuklu Devleti'nin dışında bölgeye gelen Haçlı ve Moğol ordularının üst düzey komutanlarına da pek çok suikast gerçekleştirmiştir. Fakat Hasan Sabbah en sonunda yaşlandı, yatağa düştü ve 23 Mayıs 1124 tarihinde hayata veda etti.
Hasan Sabbah'ın kurduğu bu düzenden çok etkilenen haçlı seferlerindeki şövalyelerde, kendi topraklarına döndüklerinde, tarihte önemli bir oluşum olan "tapınak şövalyeleri" tarikatını kurmuşlardır.
Hasan Sabbah'ın kartal yuvası Alamut Kalesi ise 1256 yılında Moğol hükümdarı Hülagühan, bu kaleyi normal bir kuşatmayla alamayacağını anlamış ve kalenin altına tüneller açılarak, petrol ile doldurulmak sûretiyle o güne dek görülmemiş bir bomba sistemiyle kayalıklar patlatılarak kale yerle bir edilmiştir. Hasan Sabbah'ın tarihte yaptıkları Assassin's Creed isimli yabancı kaynaklı bir bilgisayar oyununa ilham kaynağı olmuştur. Ayrıca dünyanın en çok satanlar listesindeki kitaplarda Haşhaşiler ve Hasan Sabbah hakkında yazılan pek çok eser bulunmaktadır.

Yazıyı sonuna kadar okudum fakat ben Assassin Creed ile uzaktan yakından bir bağlantı göremedim. Fakat, yine bilmediğim bir tarihi karakter ve olaylar örgüsü öğrenmiş oldum.